theater, masks, comedy-7558596.jpg

Perdeden Geçen Zaman: Tiyatro Sanatının Epik Yolculuğu-I

Tiyatro, tarih boyunca insanların iç dünyasını yansıtan ve büyüleyici bir sanat formu olmuştur. Kökleri binlerce yıl öncesine uzanan tiyatronun zengin geçmişi, insanlığın duygularını, düşüncelerini ve hayal gücünü derinlemesine yansıtmasıyla öne çıkmaktadır.

Bu yazımda, tiyatronun uzun ve etkileyici serüvenini üç farklı blog yazısı altında ele alacağım. Antik Yunan ve Roma dönemlerindeki tiyatro düşüncesini inceleyeceğimiz ilk kısımda, o dönemin mitolojik kahramanlarının dramatik savaşlarına ve tiyatro kavramının ortaya çıkışına tanıklık edeceğiz. Ardından Ortaçağ’dan Romantizm’e uzanan ikinci kısımda, tiyatronun yeniden doğuşunu ve dönemin etkileyici eserlerini keşfedeceğiz. Son olarak, üçüncü kısımda, siyasal amaçlı tiyatrodan çağdaş sahneye uzanan yolculuğumuzda, tiyatronun toplumsal ve kültürel önemini gözler önüne sermeyi hedefliyorum. Haydi, perde açılsın ve tiyatronun büyülü dünyasına birlikte adım atalım!

Antik Yunan'da Tiyatro

Antik Yunan uygarlığının, sanatsal ve kültürel açılardan en parlak dönemi kuşkusuz klasik çağıdır. Tragedya ve komedya türündeki en büyük yapıtlar da bu dönemde yazılmıştır. Tiyatro’nun atası olan tragedya kavramı, bu çağda ilk kez Aristoteles’in “Poetika” adlı eserinde karşımıza çıkar. Bu eserde sanatlar sınıflandırılırken özellikle tragedya türüne vurgu yapılır. Tragedyanın tanımı yapılarak özellikleri ve bölümleri belirlenirken, destan türünden olan farklar da ortaya konulmaktadır.

Tragedya, Antik Yunan uygarlığının M.Ö. VII. ve VI. yüzyıllarında şarap ve bereket tanrısı olan Dionysos onuruna yapılan törenlerde söylenen dithirambos şarkılarından doğduğu varsayılmaktadır. Bu şarkıları söyleyenler, Dionysos’un kutsal hayvanı olan teke kılığına girerler ve şarkılar söyleyerek kaba saba danslar yaparlardı.

Zamanla, bu şarkılar ve danslar belirli biçimlere ve kalıplara göre yazılmaya başladı. Bununla birlikte, bu dans ve şarkılara yanıt veren anlamına gelen “hipokrites” eklenince, ilk ilkel tiyatro ortaya çıktı. Yunanca’da “teke” anlamına gelen “tragos” ile “şarkı” anlamına gelen “aoide” kelimelerinin birleşmesi sonucunda bu konuşmalı şarkı “tragoidia” (tragedya) adını aldı. Böylece dinsel bir törenle başlayan ilkel danslar modern tiyatronun çekirdeklerini oluşturmaya başladı.

Komedya türünün kökeni ise yine tanrı Dionysos’a adanan ilkbahar mevsiminde yapılan bağbozumu törenlerine dayanır. Antik Yunan’da, köylerde düzenlenen halk geçit törenlerine “komos” denirdi ve bu etkinlikler bolluğu ve üremeyi kutsamak için yapılırdı. Komedya, zamanla bu eğlenceli geçit törenlerinde ortaya çıkan absürt taklitlerin düzenli bir biçim kazanmasıyla gelişti. İlk başlarda basit bir eğlence olarak doğan Komedya, zaman içinde daha sofistike ve anlam yüklü bir sanat formuna dönüştü.

Peki, burada bir parantez açalım. Ne oldu da Antik Yunan’da Klasik Çağ’da sanatsal ve kültürel patlama yaşandı? Yapılan bu şenlikler neden daha önceleri bu kadar etkili olmadı? Bu törenlerin halk üzerindeki sosyolojik etkileri neler oldu?


Antik Yunan uygarlığı, küçük kent devletlerinden oluşuyordu ve bu devletlerin yönetimi genellikle tiranlar tarafından sağlanıyordu. Bu nedenle, yönetimde süreklilik sağlanamıyordu. Tiranlar, iktidarı ele geçirmek için halkın çeşitli mağduriyetlerinden (açlık, yoksulluk gibi) faydalanarak kralı deviriyor ve kendi tiranlıklarını başlatıyorlardı. Ancak zamanla, tiran olan bu liderler, kendisine destek veren halkı bile kırıp geçiriyor ve sert bir yönetim uyguluyordu.

Pers savaşlarından sonra gelişen ticaretle Atina devleti zamanla güçlenip zenginleşmeye başladı.Persler, İonya kentlerini ele geçirdikten sonra gözlerini Yunan yarımadasına diktiler, açlıkla izlerini bırakan bir istila başlatarak. Fakat cesur bir direniş, Attika topraklarında güçlü bir savunma birliği oluşturdu. Bu birliğin en güçlü üyesi Sparta idi. Maraathon, Thermopylae ve Salamis savaşları kazanıldıktan sonra Perslere karşı direniş sürdürmek amacıyla Attika-Delos Birliği kuruldu. Spartalıların kara savaşlarında güçlü olmalarına rağmen, Atina’nın deniz savaşlarındaki başarısı bu birliğin liderliğini Atina’ya taşıdı. Delos’ta bir araya getirilen vergiler, giderek Atina’nın gelişimine ve refahına yatırılmaya başlandı. Aynı zamanda ticaretin gelişmesi, Atina’nın zenginleşmesine katkıda bulunuyordu.

MÖ 560’ların sonlarına geldiğimizde, Pisistratus isimli bir politikacı Atina’da yönetimi ele geçirdi. Kaynaklara göre, sosyal adalet duygusu yüksek olan diğer tiranlardan farklı olarak zorbalığı sevmeyen bir lider olarak tanımlanır. Çevresinde güçlü bir destek oluşturarak Atina’yı 10 yıl boyunca yönetti.

Şehir devletlerinde bulunan soylu, tüccar ve köylü sınıf tabakalarının ekonomik açıdan birbirlerine daha yakın hale gelmeleri için köylülere toprak dağıttı, ticareti destekledi ve ekonomiyi sağlamlaştırdı. Aynı zamanda bereket tanrısı Dionysos’a tapınmayı teşvik etti ve bu kültürel yaşamı tüm halkın benimsemesini ve yaygınlaşmasını sağladı. Bu sayede toprağı ve ekini olan köylüler, Dionysos törenlerine daha istekli ve sık katılmaya başladı.

Böylece bu şenlikler zamanla büyüdü ve ilk etkileyici tragedyalar bu şölenlerde yazılmaya başlandı. Aiskhylos, Sophokles, Euripides gibi tragedya, Aristophanes gibi komedya yazarları bu dönemde yetişmiştir. Halk da zaman içinde daha bilinçli hale gelmeye başladı. Bu nedenle, tanrılar için yapılan bu tragedyalar artık daha gerçekçi konuları ele alarak sahnelenmeye başlandı.

MÖ 534 yılında Pisistratus, ilk tragedya yarışmasını düzenledi ve bu yarışmayı İkaryalı Thespis kazandı. Thespis, ezgisini koradan ayrı olarak kendisi söyleyerek tiyatronun ilk oyunucusu olmuştu.

Pisistratus’dan sonra çeşitli tiranlık yönetimleri tekrar hakim olsa da, daha sonra gelen Perikles 30 yıllık iktidarında Atina’da demokratik bir rejim kurdu. Böylece yöneticileri halk seçer hale geldi ve halk seçtikleri yöneticileri denetlemeye ve ona göre seçimler yapmaya başladı.

Perikles ile Altın Çağ’ını yaşayan Atina, demokrasinin yükselişiyle plastik sanatların ve tiyatronun geliştiği bir dönemi simgeler. Devletin bu alanlara destek vermesi, sanatın yükselmesine ve gelişmesine zemin hazırladı. Özellikle tiyatro ve plastik sanatlar, bu dönemde büyük bir ilgi ve övgü kazandı. Atina, sanatsal ve kültürel açıdan doruk noktasına ulaşarak, tarihe Altın Çağ olarak geçen bir döneme imza attı. 

Atina’da Komedya ve Tragedya’nın bu kadar büyük bir gelişme kaydetmesinin arkasında, toplumda birbirinden farklı ve hatta çelişen değer yargılarının bir arada bulunmasının etkisi yatmaktadır. Tiyatronun özgünlüğü, bu toplumsal çelişkilerden güç alır ve zıtlıkların çatışmasından doğar. Toplumdaki bu çelişki, Yunan toplumunun feodal düzenden demokratik döneme geçiş süreciyle açıklanmaktadır. Bu geçiş, tiyatroya derinlik ve zenginlik katarak, sanatın gelişimine büyük katkıda bulunmuştur.

 

Roma'da Tiyatro- Kanlı Sanat

Tiyatro oyunlarından gladyatör dövüşlerine, sokak festivallerinden akrobasi şovlarına kadar tüm gösteriler Roma’da günlük yaşamın adeta bir parçasıydı. Zaman zaman, imparatorlar özel gösteriler düzenletirdi. Bu olağanüstü gösteri, naumachia adı verilen bir deniz savaşıydı. Naumachia, denizlerde veya amfitiyatrolarda özel olarak yapılan yapay göllerde düzenlenirdi. Bu savaşlarda, köleler ve yöneticiler tarafından komuta edilen gemi filoları karşı karşıya gelirdi. Bunların en unutulmaz olanı, imparator Claudius tarafından Fucine Gölü’nde düzenlenen devasa naumachiaydı. Bu muhteşem karşılaşmada, iki tam dolu gemi, toplam 19.000 adamla birbirine meydan okudu. İki taraf da kahramanca ve içten bir coşkuyla savaştılar. İşte bu gösteriler Roma ve dışarısından çok büyük seyirci topluyordu.

Antik Roma’da popüler olan gösteri türleri, tarihi savaşların ve mitolojik hikayelerin canlandırıldığı sahne performanslarıydı. Mitolojik hikayeler, daha yaratıcı uyarlamalarda özgün bir şekilde sahnelenirken, bazı gösterilerde şiddet etkileyici bir şekilde sunulurdu.

En sevilen hikayelerden biri, Yunan müzisyen Orpheus’un efsanesiydi. Orpheus’un müziği vahşi hayvanları bile uysallaştırıyordu. Ancak Roma versiyonunda, canavarlar sadece kısmen yatıştırılır ve gösteri, Orpheus kılığında olan bir kölenin vahşi hayvanlar tarafından yenilmesiyle sona ererdi.

Antik dönem tiyatro gösterilerinde, şiddeti gerçekçi bir şekilde simüle etmek için özel efektler yerine bazen Romalılar, sahneye bir köleyi getirerek gerçek şiddet uyguluyorlardı. Örneğin, bir oyunda sahneye bir ev inşa ettirilir, içine köleler doldurulur ve bina ateşe verilirken evin içerisinden kurtaracakları değerli eşyaları kölelere verirlerdi. Bu dönemde gösteri sanatları, şiddetin gerçekçi bir şekilde sunulmasıyla dikkat çekiyordu.

MÖ 364 civarına gelindiğinde, modern anlamda ilk tiyatro örneklerini Romalılara Etrüskler (Etrüskler, Antik İtalya’da Tiber ile Arno nehirleri arasında bulunan Etruria bölgesinde yaşayan bir halktır ve MÖ 6. yüzyıla kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Antik Romalılar tarafından “Etrusci” veya “Tusci” olarak adlandırılmışlardır.) tarafından Tiber kıyısındaki şehre tanıtıldı. Başlangıçta, repertuarları müzik eşliğinde dansçılardan oluşan performanslar sergileniyordu. Halkı eğlendirmenin yanı sıra,  tanrıları memnun etmek içinde yapılırdı. Etrüsklerin yanı sıra Roma tiyatrosu en çok Yunanlardan etkilenmiştir.

Roma’nın Yunan kültüründen doğrudan etkilenmeye başlaması, MÖ 3. yüzyılın ortalarında, Romalılar Galyalıları ve diğer güçleri yenerek İtalya Yarımadası’nın hâkim gücü olmaya başladıkları zamanlarda gerçekleşti.

M.Ö. üçüncü yüzyıldan itibaren, Yunan tiyatrosunun modeli üzerine inşa edilen Roma tiyatrosu, benzersiz bir sahne deneyimi sunuyordu. Ancak, dikkat çeken bir ayrıntı vardı: kadın oyuncular sahnede yoktu ve onların yerini, genellikle sahne için özel olarak eğitilmiş köle veya azat edilmiş erkek aktörler alıyordu. 

Plautus gibi ünlü Roma oyun yazarları, bu dönemde popüler komedya türünde oyunlar yazmıştır. Bu oyunlar, standart karakterlerin, tesadüflerin ve yanlış kimliklerin yoğun olarak kullanıldığı eğlenceli hikayeleri içeriyorlardı. Zaman içinde, Romalılar geçici ahşap tiyatrolardan taş yapıya geçmeye başladılar. Bazıları oldukça gösterişliydi ve mermer sütunlar ve heykellerle süslenmişti. Roma’nın ilk taş tiyatrosu, Pompey the Great tarafından M.Ö. 55 yılında inşa edildi ve yaklaşık 11,000 kişiyi ağırlayabilecek büyüklükteydi. Sonraki 50 yıl içinde ise iki yeni tiyatro daha eklendi: Balbus Tiyatrosu ve daha da büyük olan Marcellus Tiyatrosu, tahmini 15,000 kişilik bir seyirci kitlesine ev sahipliği yapabiliyordu.

M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren, tiyatro sahnesindeki popüler türlerden ikisi mimo ve pantomimdi. Antik mimo, günümüzdeki tarzdan oldukça farklıydı; çünkü oyuncular bazen konuşan rolleri de üstleniyordu. Mimo sanatçıları maskesiz sahneye çıkarak şarkı söyler, dans eder ve oynarlardı. Diğer yandan, pantomim oyuncuları maskeler takar, oynar ve dans ederler, ancak şarkı söylemezlerdi. Onların performanslarında müzisyenler müzikal eşlik sağlardı. Özellikle ilginç olan nokta ise kadınların da mimo ve pantomim oyunlarında sahne alabilmesiydi. 

Mimo ve pantomim arasındaki fark, konu bakımından da belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu. Mimo, gerçekçi, komik ve hatta zaman zaman kaba sahneler içeriyordu ve neredeyse her türden konuyu ele alabilirdi. Pantomimler ise mitolojik temalardan ve hikayelerden oluşuyordu ve bale prodüksiyonlarına benzeyen etkileyici gösterilere dönüşüyorlardı. Sahneleme, kostümler ve özel efektlerle dolu olan bu gösteriler, izleyenleri büyülemeyi başarıyordu.

Mimo, özel bir sahne düzeni gerektirmiyordu; genellikle tiyatrolarda perde aralarında eğlence olarak kullanılırdı. Sahne dekorunu gizlemek için bir keten perde önünde performans sergilerlerdi. Bu tarz, daha hafif ve esnek bir yapıya sahipti ve seyircilerin gülmelerini, eğlenmelerini sağlamak amacıyla fiziksel komedi ve dövüş gibi yolları kullanırlardı. Pantomimler ise daha ciddi ve trajik temalara sahipti; bu nedenle, sahne düzeni ve hazırlığı daha detaylı ve gösterişli olurdu. Bunların dışında Roma’da başka tür oyunlarda vardı;

  • Pandomim – kısa, genellikle doğaçlama yaşam sahnesi, oyunculuk;
  • Pantomim – oyuncuların kabalık ve gaddarlıktan kaçınmadan jest ve hareket kullandıkları sessiz bir gösteri. Oyuncu ( pantomimus ) genellikle performansın bir yan karakteriydi ve görevi dans etmek, şarkı söylemekti;
  • Fabula atellana – oyuncuların her karakter için karakteristik maskeler giydiği bir İtalyan halk komedisi;
  • Fabula palliata – Romalıların Yunanlılarla dalga geçtiği bir komedi oyunu (palliata’nın yazarları, diğerlerinin yanı sıra Plautus ve Terentius idi);
  • Fabula togata – Romalıların kendileriyle dalga geçtiği bir komedi oyunu;
  • Fabula cothurnata – bir Yunan trajedisi;
  • Fabula praetexta – Roma tarzı bir trajedi.

 

Yararlandığım Kaynaklar

  • Şener, Sevda. (Kasım 2020). Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi. 13. Baskı. Dost Kitabevi, Ankara. s(15-68)
  • Roma tiyatrosu. (2021, 2 Aralık), wikipedia, Erişim Linki
  • Roma Dönemi Tiyatrosu,(2018, 10 Aralık), psikologo. Erişim Linki
  • Ancient Rome, britannica. Erişim Linki
  • Targan, Elif Nur. Roma Döneminde Yapılmış En Güzel 10 Tiyatro. (2018, 2 Mayıs), nereye. Erişim Linki
  • Etrüskler. (2023, 9 Şubat), wikipedia. Erişim Linki
  • The Ancient Theatre Archive, Greek and Roman theatre architecture – Dr. Thomas G. Hines, Department of Theatre, Whitman College
  • ROMAN NAUMACHIA. theaterhistoryonline. Erişim Linki
  • Naumachia. (2020, 20 Mayıs), wikipedia. Erişim Linki
  • Gregory Aldrete, Ph.D., University of Wisconsin, Green Bay. The Roman Empire: The Rise of the Roman Theater. (2020, 25 Ekim), wondriumdaily. Erişim Linki
  • Cartwright, Mark. Ancient Greek Theatre. (2016, 14 Temmuz), worldhistory. Erişim Linki
  • Ancient Greek Theatre. bte. PDF Linki

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir