Tarihte sayısız aşk hikayesi yer alsa da, bazı sözler vardır ki zaman içinde derin izler bırakır. İşte Atatürk’ün o unutulmaz cümlesi de bunlardan biridir: “Gençliğimi bıraktım Sofya’da.” Bugün, o anı hatırlamak istedim; Ankara’da, Bulgar Kooperatif Tiyatrosu’nun oyuncularıyla yapılan bir sohbette tarihin sayfalarında bir yolculuğa çıkalım. Hep birlikte Atatürk’ün dudaklarından dökülen o cümleyi duyalım: “Bir kız sevdim ama, bana vermediler…” Gelin birlikte 1914 yılının Sofya’sına adım atalım. Kim bilir, belki Miti ve Mustafa Kemal’e rastlarız.
Asıl adı Dimitrina Kovaçeva’ydı. Bulgar General Stilyan Kovaçev’in üç çocuğunun ortanca olanıydı. Kendisine genellikle “Miti” diye seslenilirdi. 1910 yılının sonbaharında edebiyat okumak amacıyla İsviçre’nin Neuchatel şehrine gitti. Burada, Avrupa’nın seçkin ailelerinin çocuklarının kaldığı bir pansiyona yerleşti; bu pansiyonun sahibi Madam Steiner’dı. Şehir, Avrupa’nın geri kalanına kıyasla savaşlar, isyanlar ve politik baskılar gibi zorluklardan uzak, adeta bir vaha gibiydi. Alp dağlarının eteklerinde yer alan bu şehirde, misafirperver halk, gotik kiliseler, sevimli evler, kız pansiyonları ile lokantalar ve kafeler art arda sıralanıyordu. Sokaklar, sürekli olarak neşeli turistler ve üniversite öğrencileri ile doluydu. Madam Steiner’ın pansiyonunda kalan kızlar şehirde dolaşmayı çok severlerdi. Miti ise şehirden uzak göl kıyılarını tercih ederdi. Burada şiirler okur, doğa ile arkadaş olurdu.
Miti’nin güzelliği hemen göze çarpardı. Zarif bir yüzü vardı ve sarı kıvırcık saçlarıyla birlikte, sevimli bir çocuğun masumiyetini andıran koyu kahverengi gözleri bulunuyordu. Elbette, bu nedenle birçok kişi ona ilgi gösteriyordu. Çok konuşkan biri değildi, genellikle duygularını paylaşmak için Sofya’daki yakınlarına ve babasına mektuplar yazmayı tercih ederdi. Babasıyla aralarında güzel ve samimi bir ilişki vardı. İsviçre’ye gitmeden önce Fransızca becerilerini geliştirmesi gerektiğini söyleyen babası, mektuplarını Fransızca olarak göndermesini önermişti. Aylar hızla geçti ve artık okul dönemi sona ermişti. Ailesinin yanına Sofya’ya gitmek üzere trene bindi. Babasının emir subayı ve kardeşleri onu karşılamak üzere oradaydı. Sofya, terk ettiği virane halinden uzak, adeta çağ atlamış bir şehre dönüşmüştü. Kafeler, sokaklar ve binalar, gördüklerine inanamayacağı kadar değişmişti. Ülkesi sadece birkaç yılda büyük bir dönüşüm geçirmişti. Babası kendisini karşılamadığı için biraz üzgündü fakat General bir askeri tatbikatta görevliydi. Akşam yemeğinin ardından piyanonun başına geçti ve babasının en sevdiği şarkıları çalmaya başladı. Ancak Balkan Savaşları‘nın başlamak üzere olduğundan habersizdi; bu nedenle tekrar İsviçre’ye dönme şansı olmayacaktı.
I.Balkan Savaşı (1912-1913)
Savaşın Nedenleri: Balkan Yarımadası’ndaki çeşitli ulusal ve etnik gruplar arasındaki gerilimler, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflığı ve bağımsızlık isteği, Balkan ülkelerinin toprak talepleri gibi faktörler Birinci Balkan Savaşı’nın nedenleri olarak kabul edilir.
İttifaklar: Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ittifak kurdu. Bu ülkelerin birleşik kuvvetleri, toprak kazançlarını hedefledi.
Savaşın Açılışı: İttifak ülkeleri, Ekim 1912’de Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. Topraklarını genişletmek isteyen Balkan ülkeleri, birkaç cephe ve denizde çatışmalar başlattı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Zayıflığı: Osmanlı İmparatorluğu savaşa zayıf bir şekilde girdi. Balkan ülkelerinin topraklarından bağımsızlık talepleri, iç isyanlar ve yönetim zorlukları İmparatorluğu daha da zayıflattı.
Savaşın Sonuçları: Balkan ülkeleri, Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak kazançları elde etti. Ancak, zafer sonrası toprak dağılımı üzerine anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu anlaşmazlıklar, kısa süre sonra İttifak ülkeleri arasında çatışmaya yol açtı.
Savaşın Sonlanması: Birinci Balkan Savaşı’nın ardından, İttifak ülkeleri arasında anlaşmazlıklar arttı. Özellikle Bulgaristan’ın diğer ülkelerle arasının bozulması sonucu, bu ülkenin Batı Trakya ve Makedonya’daki toprak talepleriyle ilgili çatışma çıktı.
İkinci Balkan Savaşı: Anlaşmazlıkların tırmanmasıyla İttifak ülkeleri arasında İkinci Balkan Savaşı başladı. Bu savaş, Balkan ülkeleri arasında çatışmalara ve toprak kaymalarına neden oldu. Osmanlı İmparatorluğu da bu fırsatı değerlendirerek bazı toprakları geri aldı.
Birinci Balkan Savaşı, Balkan ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak kazançları elde etmek amacıyla birleştikleri bir savaştır. Ancak, toprak dağılımı ve anlaşmazlıklar nedeniyle kısa süre sonra çatışmaların devam etmesi, Balkanlar’da istikrarsızlık dönemine yol açmıştır.
5 Ekim 1912’de Balkan Savaşı’nın başlamasıyla General Kovaçev cepheye gönderildi. Eşi ve kızı Miti, gönüllü hemşirelik kursunu tamamlayarak cepede yaralanan askerlerin tedavisi için Flibe Hastanesi’nde çalışmaya başladılar. Gün boyunca uzuvlarını kaybetmiş askerler ve ölümle yüzleşmiş insanlar hastaneye taşınıyordu. Miti, savaşın gerçekliğini görünce şok olmuştu. Henüz çok gençti ve halkının eski Bulgar topraklarını birleştirmek için savaştığına içtenlikle inanıyordu; savaşı yüce ve romantik bir amaç uğruna görüyordu. Ancak şimdi, savaşın acımasız ve insanlık dışı yüzüyle yüzleşiyordu.
Birinci Balkan Savaşı Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlandı. Ardından gelen İkinci Balkan Savaşı ise Bulgaristan’a büyük yıkım getirdi. Ülke, binlerce can kaybının ardından kazanılan her şeyi kaybetti. Ülke, büyük bir Sırbistan ve güçlü bir Yunanistan oluşturma hedefiyle binlerce ölü ve yaralının bedelini ödemişti. Sırbistan Başbakanı Nikola Pasiç, durumu memnuniyetle şu sözlerle özetledi: “Memnun olmayan devletler Bulgaristan, Türkiye ve Avusturya’dır. Türkiye savaşı kaybettiği için, Bulgaristan istediklerini elde edemediği ve alamadığı için, Avusturya ise Selanik’i ele geçirme umudunu yitirdiği için.” Bulgaristan büyük bir yıkım yaşamıştı. Bu sebeple memnuniyetsizlikten öte bir şekilde perişandı
General Kovaçev’in ailesi, diğer Bulgar halkı gibi ağır bir yenilgiyle karşı karşıyaydı. General suçlanıyordu. Ferdinand, İkinci Balkan Savaşı’nın devam etmesine karşı çıkma cesaretini hoş karşılamadı. 1913 Temmuz’unda savaş bakanlığından alındı, 4. Ordu komutanlığı görevi sona erdi ve açığa alındı. Ancak zamanın etkisiyle olayların gürültüsü yavaşça azaldı.
Savaştan sonra Sofya rahatladı ve canlandı. Şehirdeki yaşam hızla normale döndü. İyileşmiş bir hastanın sağlığına kavuşması gibi, başkent sakinleri de tekrar hayata sarıldı. Yeni eğlence mekanları, kafeler, pastaneler ve kulüpler hızla ortaya çıktı. Afişler her gün tiyatro, opera gösterilerini ve yeni etkinlikleri duyuruyordu. Maneviyatı arayan şehir sakinleri, hayır geceleri, balolar, piknikler ve gezintiler düzenliyordu. Kovaçev ailesi de diğer insanlar gibi normal yaşamlarına geri döndü. Miti artık genç bir kadındı ve erkeklerin dikkatini çekmeye başladı.. Bir yabancı diplomat ona “Balkan Gülü” adını vermişti. Bu ad, yabancı gazete muhabirlerinin de dikkatini çekti ve “savaş sonrası Sofya’da genç kadınların hala güzelliklerini koruduklarını” duyurmak için bu hitapla yazmaya başladılar.
Mustafa Kemal Sofya’da
1913 yılının sonlarına doğru Sofya’ya bir tren yaklaştı. İçerisinden Türk büyükelçisi ve askeri ateşesi indi. Sofya, onları yağmurla ve sisle karşılamıştı. Askerin adı Mustafa Kemal’di. İstanbul’da Askeri Akademi’den mezun olmuş, Şam’dan Libya’ya kadar birçok yerde görev almıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleriyle yaşadığı fikir ayrılıkları, onun Sofya Ataşemiliterliğine atanmasına neden oldu. Daha doğrusu Enver Paşa, Mustafa Kemal’i sürmüştü.
O gün Sofya’daki evinin camından dışarıyı seyrediyordu. Bir sigara yaktı ve yaşadıkları bir film şeridi gibi önünden geçiyordu. Askeri Akademi’de vatanseverlik yüzünden tutuklanması, Jön Türkler Devrimi’ne katılması, suikast girişimleri.. Şimdi ise Balkan Savaşı’nın ardından Sofya’daydı. Sofya’daki diplomatik ve sakin yaşam, onun için kabul edilebilir bir şey değildi. Ülkesinin yıkıldığını izliyor ve gelişen Avrupa devletlerine karşı Osmanlı’nın bir şansının olmadığını biliyordu.
Değişim gerekiyordu, köklü ve acil bir şekilde. Burada kalırken ülkesine yeterince hizmet edemediğini düşünüyordu. Sakin bir yaşam, asla ona göre değildi.
Kapının zili çaldı. Gelenler, Bulgar Meclisi’ndeki iki Türk vekildi. “Sofya’da güzel kızların eksikliğinden şikayet ediyordun. Hazırlan, bu akşam saat yedide operadayız”. Opera binasına vardıklarında salon tıklım tıklımdı. Generaller, bakanlar, gazeteciler, bürokratlar… Hepsi oradaydı. Çar Ferdinand ve Çariçe Eleonora da son anda etkinliğe katıldılar. Operanın teması Eski Mısır ve Etiyopya arasında geçen bir savaşı anlatıyordu. Mustafa Kemal, bu bölgelerdeki çatışmaları hatırlayarak dikkatle ve duygusal bir şekilde operayı izledi. Perde kapandıktan sonra alkışlar salonda yankılandı. Bu sırada operayı izleyen Çar’ın gözü Mustafa Kemal’e takıldı. Kendi özel locasına çağırdı ve heyecanla Bulgar hükümdarın yanına gitti. Çar, ona “Binbaşı, operayı nasıl buldunuz?” diye sordu. Mustafa Kemal, etkileyici bulduğunu ifade etti. Çar, yanına oturmasını istedi. Müzik üzerine bir sohbetin ardından Çar, Mustafa Kemal’e ısınmıştı. Bir ay sonra, Çar ona gümüş bir sigara tabakası hediye etti. Yıllar sonra Çar tahttan indirildiğinde, Mustafa Kemal onu unutmamış ve kendisi de Çar’a altın bir tabaka göndermişti.
Zaman hızla ilerliyordu. 1914 yılının bir kış gecesi, opera sanatçılarını izlemek üzere şehirdeki gazinoya gitmişti. Gecenin ilerleyen saatlerinde, eski bir arkadaşı olan Dimo Açkov yanına geldi ve kendi masasına davet etti. Masada Bulgar Generalinin eşi Ana Koveçeva da bulunuyordu. Ana ile zaten Ferdinand’ın da bulunduğu opera gösteriminde tanışmışlardı. Ana, Türkçe, Bulgarca ve Fransızca biliyordu. Mustafa Kemal masaya oturunca ona Türkçe hal hatır sordu. Sohbet ilerledikçe müzik sona erdi ve dans eden Ana’nın kızı Miti masaya geldi. Dimo, Mustafa Kemal’i Miti’ye tanıttı. Müzik tekrar başladı ve bir üsteğmen Miti’yi dansa kaldırdı. Mustafa Kemal sandalyesinde geriye yaslanarak bir sigara yaktı ve dans eden Miti’yi izledi. Miti, en gözde bekarlardan biriydi. Ailesinin tanınmış olması, iyi bir eğitim alması ve büyük bir güzelliğe sahip olmasıyla dikkat çekiyordu. Herkesin gözü onun üzerindeydi. Mustafa Kemal de o gece başka kadınlarla da dans etti, ancak gözlerini Miti’den alamadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde orkestra, Strauss’un “The Blue Danube (Mavi Tuna)” adlı valsini çalmaya başladı. Mustafa Kemal tereddüt etmeden Miti’yi dansa kaldırdı. İkisi öyle güzel ve uyumlu bir şekilde dans ediyorlardı ki diğer tüm çiftler kenara çekilip onları izlemeye başladı. Kıskanç ve hayran bakışlar arasında birbirlerine gülümseyerek dans ediyorlardı. Miti’nin annesi Ana, “Miti’yi ilk defa böyle görüyorum,” diyordu. Dimo ise gülerek, “Ben de Kemal’i,” şeklinde diyerek ekledi. Müzik bitti ve çift masaya döndü. Gecenin bitiminde Ana Kovaçeva, Mustafa Kemal’i evlerine çay içmeye davet etti. Miti ise gülümseyerek, “Evet Kemal Bey, lütfen gelin. Babamla tanışırsınız, ben de size piyano çalarım,” dedi. Mustafa Kemal nazikçe teşekkür etti ve ertesi gün Kovaçevlerin evine gitti. Kçşkün görevlisi kapıda kendisini karşıladı ve generalin yanına götürdü. Kovaçev “Hoşgeldiniz Binbaşı” dedi. Kısa bir sohbetin ardından ikili, çalışma odasına geçti. Gelibolu cephesi ile ilgili derinlemesine konuştular. Ardından general, Balkan haritasını masanın üstüne koyarak değerlendirmelerde bulundu. Savaş konuşmalarına dalan bu iki askeri, Ana Koveçeva ve iki kızı, sizi “Barış dönemine davet edebilir miyiz?” diyerek uyandırdı. Mustafa Kemal, Miti’yi görünce sevincini saklayamadı. Miti’nin elini öpüp selam verdi. Akşam yemeğine kadar zaman geçirdiler. Mustafa Kemal, pencereden dışarıya doğru baktığından geceleyin hızla geldiğini fark etti. “Sanırım artık ayrılmanın vakti geldi,” dedi gülümseyerek. Ana Kovaçeva ve ailesine teşekkür ettikten sonra evden ayrıldı. Miti, kendisini kapıya kadar uğurladı. Mustafa Kemal, ona dönüp, “Aslında piyano çalacaktınız değil mi?” dedi. Miti, gülümseyerek cevap verdi: “Üzgünüm, yarın bir konserim var. Eğer gelirseniz, beni dinleyebilirsiniz.” Mustafa Kemal, Mitinin gözlerindeki parıltıdan anladı ki bu davet sıradan bir davet değildi.
Duyguların Dansı
Konser günü erken saatte, Madiam Sultan’ın yerine gitti. O sırada Miti’nin piyano çaldığı anı yakalamıştı. Gelenleri selamlarken el işaretiyle sessizliğin korumasını istedi ve duvara yaslanarak Miti’nin performansını dinlemeye başladı. Sonunda parça sona erdiğinde, “Bu Chopin’in Nocturne’ü değil mi, Bayan Miti?” diye sordu. Miti bu sesi tanıyordu ve gülümseyerek heyecanlı bir şekilde arkasına doğru döndü. İkisi klasik müzik üzerine samimi bir sohbete başladı. Salon yavaşça doluyordu, Bulgaristan’ın seçkin kesimi konser için akın etmekteydi. Miti piyanonun başına geçti ve Chopin çalmaya başladı. Mustafa Kemal ise bir köşede sessizce onu izliyordu. Şarkı sona erdiğinde alkışlar salondaki sessizliği doldurdu. Ardından orkestra hazırlıklarını yapmaya başladı ve dans zamanı yaklaşıyordu. Ancak Miti bir istekte bulunarak, “Bana son bir parça çalma izni verir misiniz?” dedi. “Mavi Tuna, en sevdiğim vals. Bu, Mustafa Kemal ile ilk danslarının parçasıydı.” Şüphesiz bu müziği onun için çalıyordu. Mustafa Kemal duvara yaslanmış, sadece Miti’yi izliyordu. İkisinin parçası olduğu için başka bir kadını dansa kaldırmak istemiyordu. Tam o sırada General Stilyan yanlarına geldi. “Bu şarkıda dans etmek gerekir, Binbaşı. Neden dans etmiyorsunuz?” diye sordu. Binbaşı gülümseyerek cevap verdi, “Bazen dinlemek daha çok hoşuma gidiyor.” General, konuyu siyasi bir sohbete çevirdi ve sohbetleri başladı. Şarkı tamamlanmıştı ve Miti ile Ana, General ve Mustafa Kemal’in yanına yaklaştılar. Ana ciddiyetle belirtti, “Böylesine bir ortamda dans etmek gerekir, beyler. Siyaset buraya uygun düşmüyor.” Mustafa Kemal gülerek katıldı, ardından Miti’yi nazikçe dansa kaldırdı. Birlikte saatlerce dans ettiler. Aralarda dinlendiler, sohbet ettiler, kahkahalar attılar ve sonra tekrar dans etmeye başladılar. Zaman içinde buluşmaları daha sık hale geldi. Birlikte paten kaydılar, gezilere çıktılar, hatta bazen sahil kenarında huzurlu anlar yaşadılar. Birbirlerine olan aşklarını itiraf etiiler fakat araya büyük engeller girdi. Çevre baskısı çok sertti. Bulgar subaylar General’in kızının bir Türk ile ilişki içerisinde olmasına katlanamıyorlardı. Miti’ye çevrisindekiler ayrılması konusunda uyarılarda bulunuyordu. Miti’nin aklında bir çok soru vardı. Babası Bulgar bir generaldi. Mustafa Kemal ise bir Türk subayıydı. Birkaç sene öncesine kadar birbirlerine karşı savaşmışlardı. Her ne kadar bugün barış içinde yaşasalarda dünyada yükselen barut kokularını herkes hissedebiliyordu. Ya tekrar savaş olursa Kemal ile babası birbirlerine karşı ateş mi edeceklerdi? Böylesi sorular onu o kadar üzüyordu ki ağlamaktan odasından çıkamıyordu. Bu durumdan Mustafa Kemal’de haberdar olmuştu. Morali bozulmuş ve Miti’den haber alamıyordu. Fakat onu seviyordu ve diğer şeyler onun için sadece teferuattı.
Maskeli Baloda Bir Yeniçeri
1914 yılının baharında Askerî Kulüp’teki maskeli baloya davet edildi. Bu balo, 24 Mayıs’ta kutlanan Kiril ve Metodiy Bayramı’na özel olarak düzenlenmişti. Sofya’nın seçkinleri, bu geleneksel etkinliği dört gözle bekliyor ve faytonlarla erken saatlerde kulübe akın ediyorlardı. Bakanlar, milletvekilleri, üst düzey subaylar ve yabancı diplomatlar eşleriyle birlikte baloya katılmak üzere geliyorlardı. Kalabalığın büyük bir kısmı maskeliydi ve alışılmışın dışında kostümler giymişlerdi. Saraydan gelen kırmızı araba belirince merak doruğa çıktı. Çar Ferdinand, görkemli ve heybetli bir şekilde kalabalığı selamladı, Çiçekler ve renkli kâğıt süslemelerle donatılan salon, dans eden çiftlerle dolup taştı. Tarihi figürler ve edebiyat kahramanları, maskeleriyle adeta bir tablo resmediyorlardı. Salona yeniçeri kostümüyle sarışın bir adam girdi. Bütün gözler onun üzerinde yoğunlaşmıştı. Adeta hayranlıkla onu süzüyorlardı. Mustafa Kemal’i gören çar heyecanlandı: Sağa bakın, pencerenin yanına! Sarışın adamın giydiği kıyafet otantik görünüyor. Karnavalın renklerinden farklı… Kesinlikle özgün bir kıyafet, dedi Eleonora. Peki, o adam kim? Türk askeri ataşesi Mustafa Kemal. Giydiği üniformanın gerçek olduğuna eminim! Ferdinand haklıydı. Mustafa Kemal özel olarak İstanbul’dan getirttiği bir yeniçeri kıyafeti giymişti. Herkesin dikkatini çekiyordu. Saat on olduğunda orkestra suskunlaştı. Jüri başkanı kürsüye çıktı. En özgün karnaval kostümü ödülünün zamanı gelmişti. Kazanan Mustafa Kemal’di. Salon aklışladı. Salonun dört bir yanından kızlar koşarak ona çiçekler veriyorlardı. Juri çalınması için yarışmayı kazanan Mustafa Kemal’e hangi şarkının çalınmasını istediğini sordu. Yanıt netti. Strauss’dan Mavi Tuna. Orkestra şarkıyı çalmaya başlayınca kendisine verilen çiçekleri alıp Miti’nin yanına geldi. “Bu çiçekler size Miti” diyerek demetten çıkardığı bir adet kırmızı gülü saçına taktı ve dansa kaldırdı. Herkesin gözleri onların üstündeyklen çarın gözlerinin önünde adete meydan okurcasına dans ediyordu. Günler bu şekilde devam etti fakat ilişkiden generalin haberi oldu.
Miti’nin babasının bu durumu kabul etmesi imkansızdı. Şiddetle karşı çıktı, Mustafa Kemal’i ziyaret etti ve ona “Kızıyla görüşmemesini” söyledi. Sadece bir hafta geçtikten sonra, Miti bir mühendisle nişanlandı. Bu gelişme, Mustafa Kemal’in dünyasını altüst etti. Üstelik Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı bir dönemdeydi. Öfkeyle bavullarını toplayıp İstanbul’a döndü. Ancak aslında nişan söz konusu bile değildi. Miti, başka birisiyle evlenmeyi reddetmiş, zorla takılan yüzüğü parmağından çıkarıp atmıştı. Ancak, Mustafa Kemal bu gerçekten habersizdi. Bu olayı asla unutamadı. 1931 yılında Ankara’da Bulgar Kooperatif Tiyatrosu’nun sanatçılarıyla sohbet ederken, “Gençliğimin parçasını Sofya’da bıraktım, güzel bir kız sevdim, bana vermediler” dedi. Bu acıyı yüreğinde taşıdı. Yalnız bir kalple yaşadı ve sonunda vefat etti.
Miti hep Mustafa Kemal’i bekledi ve evlenmedi. Ailesinin baskısıyla yıllar sonra bir evlilik yaptı. Bu evlilikte iki kızı oldu. 1925 yılında Bulgar Çarı’na düzenlenen bombalı suikastta Miti yaralandı. Türk elçiliği 1918’de kapatılmış, henüz açılmamıştı. Mustafa Kemal, Sofya’daki arkadaşlarını devreye sokarak Miti’nin sağlık durumunu öğrendi. Hafif yaralı olduğunu ve iyileştiğini öğrendi. Miti, ömrünün son dönemlerinde zor günler yaşadı. Komünist rejim ailesinin mal varlığına el koydu ve Deliorman’a sürgüne gönderildi. Ağustos 1966’da ağır hasta bir haldeyken, kız kardeşi Olga’ya dönüp “Biliyor musun?” dedi. “Rüyamda onu gördüm. Galiba nihayet Mustafa Kemal’e kavuşuyorum.” Vefat ettiğinde 73 yaşındaydı.
Yararlandığım Kaynaklar
- Serafimova,Liliana. (Ekim 1999). Mustafa Kemal ve Miti Kovaçeva. 1.Baskı. Doğan Kitap, İstanbul. s(13-80)
- Özdil,Yılmaz. (Ekim 2018). Mustafa Kemal. 1.Baskı. Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul. s(256-259)
- Türkmen, Zekeriya. Mustafa Kemal’in Sofya Ataşemiliterliği. ataturkansiklopedisi. Erişim Linki
- Birinci Balkan Savaşı. (2023, 14 Ağustos). wikipedia. Erişim Linki